Bukarkî Seyyidleri
Bukarki (Bkı) ailesi, geleneksel anlatıya göre Bağdat dolaylarından gelen Seyyidlerdendir. Ailenin adı, Diyarbakır-Bismil yöresinde yazları oturdukları “Bukari” yaylasından türemiştir . Kaynaklarda, ailenin yaklaşık 17.–18. yüzyıllarda (350–400 yıl önce) Bağdat civarından Diyarbekir/Bismil bölgesine yerleştiği belirtilir . Örneğin, Şeyh Şemseddin el-Bukarkî (1865–1925) Farqin (Silvan) kazasına bağlı Qamışlı’da doğmuş, babası Şeyh Yusuf, dedesi ise Şeyh Ali el-Bukarkî’dir . Şemseddin’in kardeşleri Nureddin, Seybetullah, Mehmed Mehdi ve Muhammed Tevfik; Şemseddin’in üç oğlundan biri ise Şeyh Heybetullah (oğlu Şeyh Eşref Cengiz) idi . Nesebi Hz. Hüseyin’e (ra) dayanmakla tanınan Arapkendî Şeyh Muhammed Şerif’in açıklamasına göre, ailenin Seyyidliği Ehl-i Beyt bağlantısına dayandırılır . Özetle, aileyi kuran Ali el-Bukarkî ile torunları; yüzyıllar içinde Nakşibendî din alimleri olarak anılmıştır. Aile mensupları geleneksel olarak Seyyidunvanı taşımış ve Nakşibendî tarikata intisap etmiştir .
Osmanlı Sonrası ve Cumhuriyet Döneminde Coğrafi Dağılımı
19.–20. yüzyılda Bokarkî ailesi esas olarak Diyarbekir ili sınırları içinde yaşadı. Ana yerleşimleri Qamışlı (Kamışlo, Farqin kazası), Hazro kazası ve Bismil ilçesi çevresiydi . Yazları Bingöl (Bongilan) bölgesindeki Tutel (Doğuyel) civarındaki Bukari yaylasına göç edip kışları ovalarda (Farqin, Bismil, Hazro) otururlardı . Aile, Septî, Nehri ve Barzanî gibi bölgedeki diğer Nakşibendî ailelerle birlikte bu yörede etkin bir tarikat halkası oluşturuyordu .
Cumhuriyetin ilk yıllarında (1925 Şeyh Sait İsyanı sonrası), aile fertleri ülkenin çeşitli bölgelerine dağıldı. Özellikle Osmanlı sonrası sürgün ve isyan dönemlerinde, Bokarkî aile üyeleri topluca Anadolu’nun iç ve batı illerine sürüldü. Yaklaşık 300 aile bireyinin Kütahya (Tavşanlı) başta olmak üzere, Uşak, İzmir, Denizli gibi Ege illerine sevk edildiği bildirilir . Bu dönemde Bismil’in Kamışlı köyü ve Hazro-Kulp hattındaki köyler boşalmış, aile Batı Anadolu’nun çeşitli şehirlerine zorunlu göç yollarıyla dağılmıştır. (Örneğin 1933’te Şeyh Misbah’ın da aralarında bulunduğu Bukarkî fertleri Uşak’a sürgün edilmiş; aynı dönemde Şeyh Faxri’nin eşi Dılsa ve çocukları Kütahya’ya gönderilmiştir .)
Günümüzde Yerleşim ve Dağılım
Bugün Bokarkî soyu çok parçalanmış halde de olsa Diyarbekir çevresinde varlığını sürdürmektedir. Örneğin Bismil ilçesi Kamışlı köyü, ailenin eski mekanı ve büyüklerinin kabrinin bulunduğu yerdir . Pek çok ailenin mezarlığı burada yer almaktadır. Ayrıca aile fertlerinden bir kısmı (özellikle Diyarbekir, Bingöl, Muş vb. doğu illerindeki yakın çevrede) dağılmıştır. Cumhuriyet döneminde sürgün edilip dönmüş gruplar da Uşak, Kütahya, İzmir, Denizli gibi şehirlerde yaşar. Örneğin, Medeni Bukarkî’nin anlattığına göre aile üyeleri 1920’lerin sonunda Kütahya’ya gönderilmiş; günümüzde Uşak ve Kütahya’da sürgün torunları yaşamaktadır . Soydaşlardan bazılarının aile köyü olan Kamışlı ve çevresinde kalmaya devam ettiği bilinmektedir (örneğin Şeyh Şirin’in oğlu Şeyh Şirin 2000’de Kamışlı’da vefat etmiş, mezarı burada bulunur ). Sonuç olarak Bokarkî soyundan olanların bir bölümü hâlen Diyarbakır (özellikle Bismil-Kamışlı) civarında, geri kalanları ise sürgün göç yollarının hedefi olmuş Ege-Kuzeybatı Anadolu kentlerinde yaşamaktadır .
Ailede Kullanılan Soyadları
Cumhuriyet’in başlarında Soyadı Kanunu’nun getirilmesiyle Bokarkî aile bireylerine farklı Türkçe soyadları verildi. Aile üyeleri veya yakın çevreleri, daha önceleri kendi aralarında “Şeyh Bukarki” şeklinde anılan aileye çeşitli soyadları uygun görmüştü. Örneğin, Şeyh Şirin’in ailesi uzun süre “Seyrek” soyadını kullandı . Ayrıca aile fertlerinden bazıları Cengiz, Öngören gibi soyadları aldı . Medeni Bukarkî ve torunları, yerel mahkemeden aldıkları kararlarla asli aile soyadı olan “Bukarki”yi nüfuslarına tescil ettirmiştir . Aile büyükleri bu durumu vurgulamış, “şimdiye dek aile fertlerimiz soyadlarına ayrılmıştır” demişlerdir. Bazı kaynaklarda, devletin aileyi tarihî kimliğinden koparmak üzere toplamda 13 farklı soyadının aile bireylerine atandığı ifade edilmektedir . Bu karışık durum, aile üyeleri arasında “Cengiz” ve “Arapkendi/Tanrıkulu” (Bayındır/Arapkent köyü bağlamında) gibi soyadlarının yaygın olmasına yol açmıştır. Günümüzde ise birçok soydaş hukuken Bukarkî soyadını geri almıştır .
Nakşibendi Tarikatı ve Dini Etkileri
Bokarkî ailesi, Osmanlı’dan günümüze kadar Nakşibendî tarikatı (özellikle Halidîye kolu) geleneğine bağlı kalmıştır. Ailenin onlarca yıl boyunca bölgedeki diğer Nakşibendî şeyhleriyle birlikte tarikat eğitimini yürüttüğü aktarılır . Kuruluşundan itibaren Nakşıbendi’nin Hâlidî koluna mensup sayılan Şeyh Muhammed el-Arapkendî (1911–1987) gibi isimler bu geleneğin önemli temsilcileridir . Bukarkî şeyhleri, civar köylerde medreseler, zaviye ve tekke işletmiş, talebe yetiştirmiştir. Arapkendî Hazretleri’nin tıpkı ataları gibi çok sayıda halife ve mürit yetiştirdiği, mürşidlik yaptığı bilinmektedir . Bölgedeki nakşibendi cemaatleri içinde Bokarkî aile üyeleri saygı görmüş, önderlik ve liderlik görevleri üstlenmiştir. Örneğin, Şeyh Şemseddin ve Şeyh Faxri gibi Bukarkî şeyhleri 1925 isyanında Öncü rolleriyle anılır . Ayrıca Arapkendî Hazretleri gibi bilginler, hem tasavvufi yaşamları hem de kıraat ve ilmî katkılarıyla yörede geniş tanınmıştır .
Sürgün, Göç ve Yer Değiştirme Süreçleri
1925 Şeyh Sait İsyanı’nın bastırılmasından sonra Bukarkî ailesi ağır bir cezalandırmayla karşılaştı. Aile fertleri topluca harekete katıldığından, dönemin mahkemeleri Şeyh Şemseddin ve kardeşi Nureddin’i idam etti . Hayatta kalanlar ise sürgüne gönderildi. Cumhuriyet yönetimi tarafından tezkire altında verilen kararlarda bokarkî ailesinden yüzlerce kişi Anadolu’nun dört bir yanına sevk edildi . Bu sürgün dalgası aileyi “tespih taneleri gibi” ülkeye dağıttı. Yüzlerce kişinin gönderildiği iller arasında başta Kütahya (Tavşanlı) olmak üzere İzmir, Denizli, Uşak sayılır . 1933’teki sürgün kararında Şeyh Misbah’ın ailesi Uşak’a yollanırken , Faxri Bukarkî’nin eşi Dılsa ve çocukları Kütahya’ya gönderildi . Sürgün yolculuğu genellikle Malatya üzerinden trenle Kütahya’ya yapılan zorunlu bir nakille gerçekleşti . Örneğin, Medeni Bukarkî’ye göre bütün aile 1930’larda Kütahya’ya sürülmüştür; babası 1930 doğumlu Şeyh Şirin çok küçük yaşta bu sürgünden kurtarılarak geri dönmüştür . Sürgün yaşamı, açlık, hastalık ve ayrılıkla geçti; 1950’lerde Demokrat Parti iktidarı ile çıkan genel af kapsamında bir kısmı memleketlerine dönebilmiştir. Sürgün dönemindeki göçler nedeniyle Bukarkî soyu, 20. yüzyıl boyunca hem güneydoğudan batı illerine hem de il içi köyler arası içe göçler ile tarihî yayılımını genişletmiştir.
Günümüzde Bilinen Şeyhler ve Kanaat Önderleri
Günümüzde Bokarkî soyundan veya bağlantılı olarak tanınan Nakşibendî şeyhler ve kanaat önderleri şunlardır: Seyyid Muhammed Şerif Arapkendî (Tanrıkulu), 1911 doğumlu Bismil-Arapkend köyü imamı, tanınmış bir Nakşibendî halifesi idi . Onun gibi, Şeyh Muhammed Arapkendî (1911–1987) de bölgede geniş mürit kitlesine sahip bir halifeydi . Aileden çıkan liderlerden biri de Şeyh Eşref (Esref) Cengiz’dir; Şemseddin’in torunu olan Eşref Bey Cengiz, 1977 seçimlerinde Diyarbakır’dan bağımsız milletvekili seçilmiştir . Bu isimlerin yanı sıra, halk arasında “Mala Bukarkî” diye anılan gruba dahil başka tanınmış Nakşibendî şeyhler de bulunmaktadır (örneğin Şeyh Muhammed Şerif el-Arapkendi Tanrıkulu gibi). Güncel olarak aileden çoğu şeyh ve mürşidin artık ya meşhur nesillerinin torunları ya da müridleriyle yaşadığı, bölge halkı nezdinde saygı gördüğü bildirilmektedir . Genel olarak, Bukarkî soyundan gelenler Nakşibendî geleneğinin güneydoğu kanadında örnek alınan dinî şahsiyetler arasında sayılmaktadır.