Haşemî Soyu: İslam’da Asaletin Temelleri
Benî Hâşim, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) mensup olduğu Kureyş kabilesinin önde gelen kollarından biridir. Bu soy, Kureyş’in ceddi Fihr b. Mâlik üzerinden Adnânî çizgiye ulaşır ve kabileye adını veren Hâşim b. Abdümenâf’a dayanır. Hâşim’in torunu olan Hz. Peygamber’in dedesi Abdülmuttalib, Mekke toplumunda önemli bir liderlik üstlenmiş; özellikle Zemzem Kuyusu’nu yeniden açması, onu Kureyş içinde saygın bir konuma yükseltmiştir.
Benî Hâşim’in liderliği, Abdülmuttalib’ten sonra oğlu Ebû Tâlib’e geçmiş; Ebû Tâlib, yeğeni Hz. Muhammed’i peygamberliğinin ilk yıllarında her türlü tehlikeye karşı korumuştur. Mekke döneminde, Haşimoğulları, dini ayrılıkları aşan kabile dayanışması içinde hareket ederek üç yıl süren sosyal ve ekonomik boykotu birlikte göğüslemişlerdir. Bu birliktelik, İslam’ın ilk döneminde soy bağının ve kabile sadakatinin nasıl hayati bir rol oynadığını göstermektedir.
II. Seyyid ve Şerif Kavramları
İslam dünyasında Hz. Peygamber’in (s.a.v.) soyundan gelenlere gösterilen hürmet, zamanla iki ana unvanla somutlaşmıştır:
• “Seyyid”: Genellikle Hz. Hüseyin (r.a.) soyundan gelenleri tanımlar.
• “Şerif”: Genellikle Hz. Hasan (r.a.) soyundan gelenleri ifade eder.
Bu ayrım, Hicaz bölgesinde özellikle 10. yüzyıldan itibaren resmî hâle gelmiş; Mekke emirleri Hasan soyundan gelenler arasından seçilmiş, Medine emirleri ise Hüseyin soyundan olan Seyyidler olmuştur.
Zamanla bu unvanlar, yalnızca bir soy ifadesi olmanın ötesine geçerek dini, sosyal ve politik meşruiyetin sembolü hâline gelmiştir. Yeşil sarık, siyadet alameti, özel vergiden muafiyetler gibi uygulamalar da bu onursal statünün kurumsal karşılıkları olmuştur.
III. Haşemî Ailelerin Tarihsel Yayılımı
Haşemî soyundan gelen Seyyidler ve Şerifler, İslam’ın ilk yüzyıllarından itibaren farklı bölgelere yayılmışlardır. Bu soy mensuplarından:
• Abbâsîler (Abbas b. Abdülmuttalib)
• Fâtımîler (Hz. Fâtıma vasıtasıyla)
• Zeydîler, İdrîsîler ve günümüzdeki Ürdün Haşimi Krallığı gibi hanedanlar kurulmuştur.
Ayrıca bu aileler sadece siyasi değil, manevî ve sosyal önderlik rolleri de üstlenmiş; sufîler, alimler, arabulucular ve toplum önderleri olarak İslam medeniyetine yön vermişlerdir. Özellikle Kürt toplulukları arasında, Seyyidlerin kanaat önderi kimliği belirginleşmiş, aşiretler arası anlaşmazlıklarda “yeşil sarık”la sulh sağlayan mercîler olmuşlardır.
IV. Girben Seyyidleri: Cizre Kökenli Bir Haşemî Kolu
Güneydoğu Anadolu’da, özellikle Cizre ve çevresinde yaşayan Girben Seyyidleri, Haşemî soyunun bölgesel bir kolunu temsil eder. Giraxin (Güneyce) köyü, bu soya ait şecere belgelerinde önemli bir yer tutmaktadır.
“Şeyh Mahmud Girben” ismiyle anılan şahsiyet, bu soyun tanınmış bir kurucu atası olup, Yahya Altay’ın çalışması olan “Haşemi Sülalesinden Seyit Şeyh Mahmud El Girben Seceresi” adlı belgede detaylandırılmıştır. Her ne kadar “Şeyh Mahmud” ismi İslam coğrafyasında çok yaygın olsa da, “Girben” nitelemesi bu şahsın belirli bir soya ve bölgeye aitliğini netleştirir. Bu durum, genel Seyyid literatüründe sıkça karşılaşılan isimler arasında bir ayrım yapılabilmesi açısından oldukça önemlidir.
Sosyal ve Manevî Roller
Girben Seyyidleri hakkında doğrudan çok fazla arşiv belgesi olmasa da, bölgedeki diğer Seyyid ailelerinin rolleriyle paralel olarak, bu kolun da:
• Aşiretler arası barış süreçlerinde rol aldığı,
• Dini tedrisat ve sufi gelenekler içinde aktif olduğu,
• Manevî nüfuzlarıyla halk nezdinde saygı gördükleri
değerlendirilmektedir. Tıpkı Arvasî, Becirman veya Şemdinan Seyyidleri gibi, Girben kolu da yerel İslamî hafızada kutsal soyun temsilcisi olarak konumlanmıştır.
V. Sonuç
Haşemî Seyyidleri, sadece soydan gelen bir onur değil; aynı zamanda İslam tarihinin en köklü toplumsal ve manevî miras zincirlerinden biridir. Bu soy, devlet kurmuş, tarikat kurmuş, ilim ve hikmetle toplumu aydınlatmış çok sayıda âlim ve şeyh yetiştirmiştir.
Girben Seyyidleri ise bu büyük ağacın Cizre çevresinde gelişmiş bir dalını teşkil eder. Şeyh Mahmud Girben etrafında şekillenen bu kol, bölgedeki Kürt toplumu içinde birlik, rehberlik ve manevî rehberlik işleviyle değer kazanmış, şecere geleneğiyle kökenini belgeleyerek günümüze taşımıştır.